Kasten başlanılan bir nafileyi tamamlamak vacip midir? Başlanılan bir nafile kasıtlı veya kasıtsız olarak örneğin hayız sebebiyle bozulursa kaza etmek gerekir mi? Bir kimse kendisine oruç tutmak farz zannederek oruca başlar sonra da farz olmadığını öğrenince hemen bozarsa kaza etmesi gerekir mi? Bir kimse Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde nafile oruç tutarsa caiz midir? Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde tuttuğu nafile orucu bozması gerekir mi? Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde bozduğu nafile orucu kaza etmesi vacip olur mu? Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde oruç tutmayı nezrederse ne yapması gerekir? Nafile oruca başlayan kimse onu özürsüz olarak bozabilir mi?

SORU: Kasten başlanılan bir nafileyi tamamlamak vacip midir? Başlanılan bir nafile kasıtlı veya kasıtsız olarak örneğin hayız sebebiyle bozulursa kaza etmek gerekir mi? Bir kimse kendisine oruç tutmak farz zannederek oruca başlar sonra da farz olmadığını öğrenince hemen bozarsa kaza etmesi gerekir mi? Bir kimse Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde nafile oruç tutarsa caiz midir? Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde tuttuğu nafile orucu bozması gerekir mi? Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde bozduğu nafile orucu kaza etmesi vacip olur mu? Ramazan, Kurban Bayramı ve teşrik günlerinde oruç tutmayı nezrederse ne yapması gerekir? Nafile oruca başlayan kimse onu özürsüz olarak bozabilir mi?

CEVAP:

Kasten başlanılan bir nafileyi tamamlamak edâen ve kazâen vaciptir. (Oruca, farz olduğu) zannı üzerine başlar da (öyle olmadığını anlayınca) hemen orucunu bozarsa kaza gerekmez. Ama bir müddet (bir saat) geçtikten sonra bozarsa kaza gerekir. Çünkü o müddetin geçmesi ile sanki geçen müddet için, o müddet dâhilinde niyet etmiş gibi olur.

Tecnîs’in (buradaki) ibaresi şudur: “Bir kimse, üzerine farz olduğunu zannederek oruca niyet eder de, sonra farz olmadığı anlaşılırsa, (orucu) o anda bozmayıp bir müddet sonra bozduğu takdirde kazası lazım gelir. Çünkü üzerinden bir saat geçince sanki bu saatte niyetlenmiş gibi olur. Bu iş zevalden önce olursa nafile oruca başlamış sayılır ve (bu orucu tutmak) üzerine vacip olur.”

(Kasten başladığı nafile), hayız (gibi sonradan bir durumun) ârız olmasıyla bozulsa bile en sahih kavle göre kaza etmesi vacip olur. Yani (nafileyi bozunca) kazasının vacip olması hususunda, (nafileyi) kasten bozmakla kasıtsız bozulması arasında fark yoktur. (Nafileyi kasten bozduğunda kazasının vacip olduğunda) ihtilaf yoktur, ancak (nafilenin kasıtsız bozulması hususunda ihtilaf olup) iki rivayetten en sahih olanına (göre kaza etmesi keza vaciptir).

(Nafile orucu bozunca kazası vacip olur, ancak bu orucu) beş günün dışında kaza etmesi gerekir. (Senenin beş gününde Ramazan Bayramının ilk günü, Kurban Bayramının ilk günü, teşrik günleri yani Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri oruç tutmak yasaklanmıştır.)

Ancak (Ramazan ve Kurban) bayramları ile teşrik günlerinde (nafile orucu) bozması müstesnadır. O (günlerde nafile oruca başlanırsa eda etmek/tamamlamak lazım gelmediği gibi bozduğunda kaza etmesi de) lazım gelmez/vacip olmaz. Çünkü (o günlerde) mücerret (oruca) başlamakla oruçlu sayılır ve yasak edilen bir şeyi irtikâp etmiş olur. (Yasak bir şeyi irtikâp etmiş olunca da) binaenaleyh (bu orucu) muhafaza etme değil, bilâkis bozmak vacip olur. Kazanın vacip olması ise, muhafaza etmenin vacip olmasına binaendir (ona bağlıdır, dolayısıyla yasak edilen bir şeyi muhafaza etmek vacip olmadığından, muhafaza etmeyip bozunca kaza etmek de vacip olmaz), o halde bu oruç edâen vacip olmadığı gibi kazâen de vacip değildir.

(Ramazan ve Kurban bayramları ile teşrik) günlerinde (kişinin) oruç tutmayı nezretmesi bunun hilâfınadır (yani bozduktan sonra kaza etmesi lazım gelir). Çünkü (nezrettiği) bu oruç ona lazım gelir, (yerine getirmesi vacip olduğundan dolayı bozduktan sonra) onu başka günlerde kaza eder. Zira (masiyet olan şeyi) bizzat nezirde/adakta bulunmakla yasak olan bir şeyi irtikâp etmiş olmaz. (Nezirde bulunmakla) sadece Allah Teâlâ’ya ibadeti iltizam etmiştir/üzerine vacip kılmıştır. Günah ise fiille (işlemekle) olur (sadece niyet etmekle olmaz). Binaenaleyh günah, mübaşeret etmenin zaruretlerindendir, mübaşeret etmeyi icabetmenin zaruretlerinden değildir (yani bir şeyin günahı o fiili işlemekle olur, sadece o fiili işlemeye niyet etmekle günah olmuş olmaz. Şöyle ki, günah, masiyete mübaşeret etmenin/girişmenin gereksinim ve zorunluluklarındandır, masiyeti işlemeyi kendisine vacip kılmanın gereksinim ve zorunluluklarından değildir). (Eğer bu kimse orucunu bozmayıp tamamlarsa orucu sahihtir, ancak orucunun sahih olması sevaba nail olmasını gerektirmez.) (Bu hususta 57’inci soruya da müracaat ediniz.)

(Şöyle takdîrî bir sual sorulmuştur); Sual: Bu (beş) günde oruca başlamakla (orucu tutmak) vacip olmadığı gibi mekruh vakitlerde de namaza (başlamakla namazı kılmanın vacip) olmaması gerekir.

Cevap: Biz bu kıyası kabul etmiyoruz. Çünkü (namaz kılan), sırf/mücerret (namaza) başlamakla masiyete mübaşeret etmiş/girişmiş sayılmaz (günaha girmiş olmaz), hatta secdeye varmadıkça masiyete mübaşeret etmiş sayılmaz (günaha girmemiş sayılır). Buna delil, namaz kılmamak için yemin eden bir kimsenin secdeye gitmedikçe yeminini bozmuş sayılmamasıdır. Bu (beş) günde oruç tutmak bunun hilâfına olup, oruca mücerret başlamakla o kimse günaha girmiş olur.

Ben (İbn-i Âbidîn) derim ki: Başlamanın sahih olması, birçok şeylerden meydana gelen mürekkebin hakikatinin tahakkukunu gerektirmez. Ulemanın açıkladıklarına göre, isimde mürekkebin bazen cüz’ü bütünü gibi olur ki, su böyledir. Bazen de cüz’ü bütünü gibi olmaz, (örneğin) hayvan gibi. Oruç birinci kısımdandır. Çünkü o, birtakım şeylerden kendini tutmaktan ibarettir ki, bunların hepsinin hakikati birleşik olup, her birine oruç denir. Namaz böyle değildir. Onun cüzleri olan kıyam, kıraat, rükû, secde ve kâ’de bir arada toplanmadığı müddetçe namaz denilmez, (bunlar bir arada bulunacaklardır ki namaz adı verilsin). Bu da secde ile meydana gelir. Bundan önce yapılanlar, sadece mutlak bir taattir.

Bir rivayete göre nafile oruca başlayan özürsüz olarak onu bozamaz. Sahih olan budur, birçok kaynakta zâhiru’r-rivayetin bu olduğu da söylenmiştir. Diğer rivayete göre kaza (etme) niyeti (bulunması) şartıyla (herhangi bir özür olmadan da) bozması helâl olur. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)