SORU: İmam Beyhakî (rh.a)’in “Kur’ân bize yeter” deyip hadislerle ameli bırakanlar hakkındaki görüşü nedir?
CEVAP:
İmam Beyhakî meseleyi delillerle olduğu gibi ortaya koyduktan sonra şöyle demiştir: “Sünnetin delil oluşu sabit olmasaydı, Rasûlullah (s.a.v) veda hutbesinde orada bulunanlara dînî hususları öğrettikten sonra (Buhârî’de zikredildiği üzere) şöyle buyurmazdı: “Bakın! Burada bulunanlarınız bulunmayanlara (anlattıklarımı) aktarsın. Çünkü (umulur ki) kendisine aktarılan bazı kimseler dinleyenden daha iyi beller.”
İmam Beyhakî bundan sonra (Tirmizî’nin rivayet ettiği) şu hadisi zikreder: “Bizden işittiği hadisi işittiği gibi aynen rivayet edenin Allah yüzünü ağartsın. Çünkü (olur ki) kendisine aktarılan bazı kimseler dinleyenden daha iyi beller.”
(İmam Beyhakî bu hususta İmam Şafiî’nin şu sözünü de nakleder); İmam Şafiî şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) kendi sözünün dinlenip ezberlenmesi ve hakkıyla aktarılmasını tavsiye etmiştir. Bu da O’nun (s.a.v) ancak hüccet olan şeyleri emrettiğinin delilidir. Çünkü (Rasûlullah’ın sözleri), ya yerine getirilmesi gereken bir helaldir veya kaçınılması gereken bir haramdır yahut yerine getirilmesi gereken bir haddir veyahut alınıp verilmesi gereken bir maldır veyahut da din ve dünya ile ilgili bir nasihattir.”
1- Rasûlullah’ın Sünnetlerine Uymanın Farz Olduğu…
Sünnetin Kısımları
İmam Beyhakî’nin zikrettiğine göre İmam Şafiî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’in sünneti üç kısımdır:
a) Allah Teâlâ’nın hakkında ayet inzal ettiği, Rasûlullah (s.a.v)’in de Kur’ân’daki gibi aynen sünnet kıldığı hususlar.
b) Allah Teâlâ’nın icmâlî (muhtasar, öz) olarak inzal ettiği, Rasûlullah (s.a.v)’in de Allah Teâlâ’nın bu ayette icmâlî olarak neyi kastettiğini açıkladığı; umumi olarak mı yoksa bazı şahıslara özel olarak mı farz kıldığını, kulların bununla nasıl amel edeceklerini izah ettiği durumlar.
c) Kur’ân’da hakkında ayet bulunmayan, sadece Rasûlullah (s.a.v)’in sünnet olarak ortaya koyduğu hususlar.
2- İmam Şafiî “sünnete uyulması ve sünnetin hüccet olması” hakkında âlimlerin görüşlerini şöyle sıralamıştır…
(İmam Şafiî Risâle’sinde şöyle demiştir): Kendilerinden nakilde bulunduğum âlimlerden sünnetle ilgili açıklamalardan hiçbiri bu genel mananın dışına taşmaz. “Rasûlullah (s.a.v)’in sünnet olarak koyduğu her şeye tabi olmamızı Allah Teâlâ farz kılmıştır. Ona uymayı kendisine uymak, ona uymamakta direnmeyi ise kendisine isyan olarak addetmiş ve bu hükmü böyle koymuştur. Bu (genel) hükümde hiçbir kimseyi dışarıda tutmadığı gibi, onun sünnetine uymamak için de bir çıkış yolu bırakmamıştır.”
a) Bazı âlimler şöyle demiştir:
Allah Teâlâ Rasûlullah (s.a.v)’in sünnetini, itaatin farz olduğu hususlardan kılmıştır. Hakkında Kur’ân’da “nas” (ayet) bulunmayan hususlardaki Rasûlullah (s.a.v)’in koymuş olduğu sünnetler, Allah Teâlâ’nın ilmi ilahideki rızasına muvafıktır.
b) Bazı âlimler şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v)’in sünnet olarak ortaya koyduğu her sünnetin Kur’ân’da bir aslı vardır. Meselâ; namazın rekâtları ve nasıl kılınacağı, Allah Teâlâ’nın Kur’ân’da icmâlî olarak namazı farz kıldığı esasına dayanır. Aynı şekilde alışveriş ve diğer şer’î hususlarla ilgili koyduğu hükümler de Kur’ân’da bulunan bir asla dayanır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.“ (Nisâ, 4/ 29) Keza diğer bir ayette de şöyle buyurmaktadır: “Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır.” (Bakara, 2/275) Bu durumda Allah Rasûlü bazı şeyleri helal bazılarını da haram kılınca, icmâlî olarak Kur’ân’da zikredilen namazı açıkladığı gibi bunda da Allah’ın neyi murad ettiğini açıklamış olmaktadır.
c) Bazı âlimler şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v) sünnetini, Allah’ın Rasûlü olması hasebiyle ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Rasûlullah’ın sünneti Allah’ın farzıyla sabit olmuştur.
d) Bazı âlimler şöyle demiştir:
Sünnet olarak koyduğu her şey Rasûlullah (s.a.v)’in kalbine Allah tarafından konulmuştur. İşte Rasûlullah (s.a.v)’in sünneti, Allah tarafından kalbine konan hikmettir.
e) İbn-i Hacer Heytemî’ye şöyle sorulmuştur: Bir kimse dua ederken; “Ey Allah’ım! Beni Muhammed (s.a.v)’in şefaatine nail olanlardan kıl” demekten (büyüklenerek) kaçınırsa hükmü ne olur? İbn-i Hacer Heytemî cevaben: “Rasûlullah (s.a.v)’in şefaatine ihtiyacı olmadığı için böyle dua etmekten kaçınan kimse ancak Allah ve Rasûlünü inkâr eden, kalbine kibir hastalığı galip gelerek tâ ki onu İslâm dininden çıkarıp hakiki küfre düşürdüğü bir kimsedir. Ehl-i sünnet imamlarımız dediler ki; bir kimseye “Tırnaklarını kes” denilse ve o kimse de sünnetten yüz çevirme kastıyla “Yapmam” dese, kâfir olur. Eğer bu hususta bile hüküm böyleyse Rasûlullah (s.a.v)’in şefaatine nail olanlardan olmaktan kaçınan kimsenin hali ne olur?” demiştir.
3- Rasûlullah (s.a.v)’in sünnet olarak ortaya koyduğu hususların da Cenâb-ı Hak’tan olduğu…
a) Allah Teâlâ, Kur’ân’ında şöyle buyurmuştur: “İçlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmran, 3/164) İmam Şafiî (Risâle’de) şöyle demiştir: “Kur’ân bilgisini beğendiğim bir kimseden bununla ilgili olarak şöyle duydum: “Hikmet, Rasûlullah (s.a.v)’in sünnetidir.” İmam Beyhakî bunları aktardıktan sonra senetleriyle beraber Hasan, Katâde ve Yahya b. Ebî Kesir’den “bu ayette geçen hikmetten murad, sünnettir” dediklerini rivayet eder.
b) Rasûlullah (s.a.v)’in sünnet olarak ortaya koyduğu hususların Allah’ın emriyle meydana geldiğini delil getirenler, bunun iki şekilde söz konusu olduğunu söylerler:
1- Ya, Rasûlullah (s.a.v)’in kendisine gelen vahiyle ki bunu insanlara okuyordu.
2- Ya da Rasûlullah (s.a.v)’e Allah tarafından verilip, peygamberlik sıfatıyla “şu şekilde hükmediyorum” demesidir. Nitekim Buhârî ve Müslim’in rivayet ettiği üzere Rasûlullah (s.a.v)’in zinakâr bir şahsın kıssasında şöyle buyurduğu zikredilmiştir: “Aranızda Allah’ın kitabıyla hükmedeceğim.” Rasûlullah (s.a.v), o kimseye daha sonra sopa ve sürgün cezası vermiştir. Oysa sürgün cezası Kur’ân’da yoktur.
c) İmam Beyhakî, senediyle Hassan b. Atıyye’den (Darimî’de de geçen) şu rivayeti nakletmiştir: “Cibril (a.s), Kur’ân’ı indirdiği gibi sünneti de Rasûlullah (s.a.v)’e indiriyordu. Kur’ân’ı öğrettiği gibi sünneti de ona öğretiyordu.”
d) İmam Beyhakî, senediyle Kasım b. Muhaymira tarikiyle Fudayle’den (Kenzu’l Ummâl’da da zikredilen) şu hadisi rivayet etmiştir: “Kıtlık olduğu yıl (aşırı pahalılık karşısında); “Ya Rasûlallah, bizlere “narh (yani kâr haddi) koy” denilince Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, emretmediği bir sünneti sizlere hüküm olarak koymamı benden istemez. Bu sebeple O’nun lütfu kereminden (dua ederek) bunu isteyiniz.”
e) İmam Beyhakî, senediyle Muttalib b. Hanteb’den (İbn-i Mâce’nin de zikrettiği) Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Allah Teâlâ’nın emrettiği hususlardan hiçbir şeyi bırakmadım. Hepsini sizlere emrettim. Keza Allah’ın yasakladığı hususlardan hiçbir şeyi de bırakmadım, hepsini sizlere yasakladım.”
f) İmam Beyhakî (Medhal’de) senedini de zikrederek Ömer b. Hattab (r.a)’ın minberde şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ey insanlar! İçtihat etmek Rasûlullah (s.a.v) tarafından yapılınca isabetli olurdu. Çünkü Allah ona hakkı gösteriyordu. Bizim görüş belirtmemiz ise zandır ve tahmindir.”
4- Rasûlullah’a itaatin Allah’a itaat olduğu… Allah Teâlâ’nın Rasûlullah’a uymayı emrettiği… Rasûlullah’a itaatin vefatından sonra da farz olduğu… Rasûlullah’ın emrettiği ve yasakladığı şeylerin Kur’ân’ın emir ve yasağı gibi olduğu, Rasûlullah’a Kur’ân’ın ve mislinin verildiği… Rasûlullah’tan sonra bize sadece Kur’ân yeter diyeceklerin çıkacağı… Sünneti terk edenin helak olacağı ve Sünneti ihya edenin mükâfatı…
İmam Beyhakî şöyle demiştir:
1- Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Muhakkak sana biat edenler aslında Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Feth, 48/10)
2- Bir diğer ayette Allah Teâlâ şöyle ferman buyurmuştur: “Kim Rasûle itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80)
3- İmam Şafiî (Risâle’de) şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, Rasûlüne itaatin kendisine itaat demek olduğunu bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 4/65) Bize ulaşan habere göre bu ayet bir toprak meselesi yüzünden Zübeyr’i dava eden, Peygamberimizin de Zübeyr’in lehine karar verdiği kişi hakkında nazil olmuştur. İşte Efendimizin (s.a.v) verdiği bu hüküm O’nun (s.a.v) bir sünnetidir, yoksa hakkında ayet nazil olarak verilmiş bir hüküm değildir.”
Yukarıdaki kıssayı Buhârî ile Müslim, Abdullah b. Zübeyr’den şöyle rivayet ederler: Ensar’dan bir zat, çorak arazideki hurmalıkları suladıkları su kanalının kullanımı hususunda Zübeyr’i dava eder. Ensârî: “Suyu sal da gelsin” der. Zübeyr de suyu salmaya yanaşmaz. Neticede Rasûlullah (s.a.v) ’e davalaşırlar. Rasûlullah (s.a.v): “Ya Zübeyr! Önce sen sula, sonra da komşuna sal”, deyince Ensârî itiraz ederek şöyle der: “Halanın oğlu olduğu için onu kolluyorsun.” Bu söz üzerine Rasûlullah (s.a.v)’in beti benzi atar ve Zübeyr’e: “Zübeyr! Tarlanı sula, sonra da su, kapağına dek doluncaya kadar suyu salma” der.
Zübeyr şöyle der: “Vallahi kanaatime göre şu ayet bu mesele hakkında nazil olmuştur: “Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden…”
4- İmam Şafiî şöyle demiştir: Allah Teâlâ, Kur’ân’ında şöyle buyurmuştur: “(Ey müminler!) Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın. İçinizden birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak Allah bilmektedir. Bu sebeple onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (Nur, 24/63) İmam Beyhakî Süfyan’dan; “O’nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden… Sakınsınlar” ayetinde geçen “bela”’dan muradın “Allah’ın kalplerini mühürlemesi” olduğunu nakleder.
5- İmam Şafiî şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, Rasûlullah’ın kendilerine emrettiği her şeyi yapmalarını, nehyettiği her şeyden de kaçınmalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın. Neden de yasakladıysa ondan sakının.” (Haşr, 59/7)
6- Buhârî ile Müslim, Ebû Hureyre (r.a)’dan şu hadisi rivayet etmişlerdir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur.”
7- Buhârî, Cabir b. Abdullah (r.a)’dan şu hadisi rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v) uyurken melekler yanına gelir. Bazıları “uyuyor”, bazıları da “gözü uyuyor ama kalbi uyanıktır” derler. Kendi aralarında: “Bu dostunuzun durumu bir misale benzer. Hadi onun durumuyla ilgili bir misal verin”, derler. Sonra da şöyle söylerler: “Bu zatın durumu yeni bir ev yapıp, bir ziyafet tertip eden kimseye benzer. Bu zat ziyafete çağırmak için etrafa davetçi gönderir. Kim davete icabet ederse, eve girer ve ziyafetten yer. Kim de davete icabet etmezse eve giremez ve ziyafetten de yiyemez. Melekler daha sonra kendi aralarında; “bu misali ona yorumlayın da anlasın” derler. Bir kısmı; “fakat O uyuyor” derler. Diğer bir kısmı da “gözü uyuyor ama kalbi uyanıktır” derler. Sonra da misali şöyle yorumlarlar: “Ev cennettir. Davetçi Muhammed’dir. Kim Muhammed’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de Muhammed’e asi olursa Allah’a isyan etmiş olur. Muhammed insanlar arasında hak ile batılı birbirinden ayırıcı noktadır.”
8- İmam Şafiî şöyle demiştir: Allah Teâlâ şöyle buyurarak Rasûlullah (s.a.v)’in doğru yola götürdüğünü beyan etmiştir: “Fakat biz onu (kitabı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru (mustakîm) bir yolu göstermektesin.” (Şûrâ, 42/52)
9- Buhârî ve Müslim İbn-i Mesûd (r.a)’dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: İbn-i Mesûd; “dövme yapana, yaptırana, güzelleşmek için kaşlarını yolana, dişlerini inceltene, Allah’ın yarattığı şekli değiştirenlere Allah lanet etsin” der. İbn-i Mesûd’un bu sözü Ümmü Yakub denilen bir kadına ulaşınca kalkıp gelir ve “bana gelen habere göre şöyle şöyle demişsin” der. İbn-i Mesûd da; “Rasûlullah’ın lanet ettiğine ben niye lanet etmeyeyim ki? Hem Kur’ân’da da bu husus geçmiyor mu ki?” deyince kadın: “İki kapak arasını okudum fakat bu dediğini bulamadım” der. İbn-i Mesûd da şöyle der: “Kur’ân’ı okumuşsan onu bulmuşsundur. Sen Kur’ân’da; “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden de yasakladıysa ondan sakının” ayetini okumadın mı? Kadın; “okudum” der. İbn-i Mesûd da; “Hah işte! Rasûlullah (s.a.v) de (benim saydığım) şeyleri yasaklamıştır” der.
10- İmam Şafiî şöyle demiştir: Allah Teâlâ’nın Rasûlullah (s.a.v)’e tabi olunmasını farz kılışı, Rasûlullah (s.a.v)’i görenler ile onlardan sonra kıyamete kadar gelenlerin hepsini kapsar. İmam Beyhakî bundan sonra senediyle beraber Meymûn b. Mihran’ın; “Bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu Allah’a ve Rasûlüne arz ediniz” (Şûrâ, 42/52) ayetiyle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Âlimler şöyle demiştir: Allah’a arz etmekten murad, Kitabıdır. Rasûlullah’a arz etmekten murad ise, vefat ettikten sonra sünnetine arz edilmesidir.”
11- İmam Beyhakî Ebû Dâvûd’dan (Tirmizî’nin de zikrettiği üzere) Ebû Râfi’’den şöyle rivayet etmiştir. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, kendisine emrettiğim veya nehyettiğim bir haber geldiğinde “bunu bilmiyorum” Biz Kur’ân’da bulduğumuza tabi oluruz” derken bulmayayım.”
İmam Şafiî şöyle demiştir: “Bu hadis, onunla (yani herhangi bir meseleyle) ilgili Kur’ân’da bir ayet bulamasalar bile müminlerin Rasûlullah (s.a.v)’den gelen emre uymalarını bildirip, buna uymanın zaruri olduğunu ortaya koymaktadır.”
12- İmam Beyhakî Ebû Dâvûd’dan şöyle rivayet etmiştir. İrbad b. Sâriye Sülemî şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v) ile birlikte Hayber’e inmiştik. Yanında da ashabından (o gün) beraberinde bulunan kimseler vardı. Hayber’in lideri inatçı ve kurnaz bir adamdı. Peygamber (s.a.v)’e dönerek; “Ey Muhammed! Sizin, bizim eşeklerimizi kesmeniz, meyvelerimizi yemeniz ve kadınlarımıza saldırmanız caiz midir?” dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) gazaplanıp: “Ey Avf’ın oğlu! Atına bin ve ‘haberiniz olsun! Cennete (girmek) müminden başkasına helal değildir. Namaz için toplanınız’ diye haykır” buyurdu. (Avf’ın oğlu da bu emri yerine getirdi). Bunun üzerine (ashab-ı kiram bu davete uyarak) toplandılar. Peygamber (s.a.v) onlara (imam olup) namazı kıldırdı. (Namaz kılındıktan) sonra ayağa kalkıp: “Sizden biriniz koltuğuna yaslanarak, Allah’ın şu Kur’ân’daki yasakladığı şeylerden başka hiç bir şeyi yasaklamadığını mı zannediyor? Şunu iyi bilin ki: Vallahi ben (hem) öğüt verdim, (hem de bazı şeyleri) emrettim ve (bazı şeyleri de) yasakladım. (Benim emrettiğim ve yasakladığım bu) şeyler Kur’ân’(daki yasaklar) kadar vardır. Yahut da ondan daha fazladır. Yüce Allah sizin izinsiz olarak kitap ehlinin evlerine girmenizi helal kılmadığı gibi üzerlerinde olan vergiyi ödedikleri zaman karılarına saldırmanızı ve meyvelerinizi yemenizi de helal kılmadı” buyurdu.
İmam Beyhakî (bu hadisin) ardından (Delâilu’n-Nübüvve’de de zikredilen) Mikdam b. Ma’dikerib’ten senediyle beraber Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “İyi bilin ki, bana Kur’an ve onunla beraber bir misli verildi. Yine iyi bilin ki, bana Kur’ân ve onunla beraber bir misli verildi. Keza, bilesiniz ki, karnı tok kişinin koltuğuna oturup, şöyle demesi yakındır: “Size sadece Kur’ân yeter. Kur’ân’da helal olarak bulduğunuzu helal sayın. Haram olarak bulduğunuzu da haram kılın.” Şunu bilesiniz ki ehlî eşek, yırtıcı tırnaklı hayvan ve zimmîlerin yitik malı haramdır.”
13- Dâremi, Abdullah b. Deylemî (r.a)’dan şöyle rivayet etmiştir: “Bana ulaştı ki, dinin elden gidişi evvela sünnetin terkiyle başlar. Bir halatın iplik iplik ortadan kalktığı gibi, din de sünnetlerin birer birer terkiyle ortadan kalkar.”
14– İmam Beyhakî başka bir tarikle (Ebû Dâvûd ve Hâkim’in de zikrettiği üzere) Mikdam b. Ma’dikerib’den şöyle dediğini rivayet eder: “Rasûlullah (s.a.v), Hayber günü ehlî eşek etini ve başka bazı şeyleri haram kıldı ve şöyle buyurdu: “Kişinin koltuğuna oturup, bir hadisimi naklederek şöyle demesi yakındır: ‘Bizimle sizin aranızda Allah’ın kitabı vardır. Onda helal olarak bulduğumuzu helal sayar, haram olarak bulduğumuzu da haram sayarız.’ Oysa (dikkat edin!) Rasûlullah’ın haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.”
Rasûlullah (s.a.v) bu haberiyle kendisinden sonra ortaya çıkacak bidatçileri reddetmiştir. Söylediği de daha sonra doğru olarak ortaya çıkmıştır.
İmam Beyhakî daha sonra (Ebû Dâvûd’un da zikrettiği) Sebib b. Ebû Fudâle el-Mekkî’den senediyle şu rivayeti nakletmiştir: İmrân b. Husayn (r.a) şefaatle ilgili hadisi zikreder (şefaat hakkında konuşurlar) ve oradakilerden biri; “Ya Ebâ Nüceyd! Siz bizlere hadisler anlatıyorsunuz fakat biz bunlarla ilgili Kur’ân’da bir asıl bulamıyoruz”, deyince İmrân kızar ve adama: “Sen Kur’ân’ı okudun mu?” der. Adam; “Evet” der. İmrân; “Peki, Kur’ân’ın hiçbir yerinde yatsı namazının farzının dört, akşamın (farzının) üç, sabahın (farzının) iki, öğle ile ikindinin (farzının) da dört rekât olduğuna rastladın mı?” der. Adam; “Hayır” der. İmrân; “Peki, bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlullah’tan öğrenmedik mi? Peki Kur’ân’da kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekât düştüğüne rastladın mı?” der. Adam; “Hayır” der. İmrân; “Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlullah’tan öğrenmedik mi? Keza Kur’ân’da ‘eski evi (Kâbe’yi) tavaf etsinler’ (Hac, 22/29) ayetini okumadınız mı? Peki, orada Kâbe’yi yedi deva tavaf edin. Makam-ı (İbrahim)’in arkasında iki rekât namaz kılın diye bir ifadeye rastladınız mı? Aynı şekilde Allah Rasûlünün buyurduğu şu hususlar Kur’ân’da var mı? ‘Zekâtını verecek olanın malını zekât tahsildarının ayağına kadar getirmesi, malını bulunduğu yerden uzaklaştırması, birbirlerine kız kardeşlerini verecek kişilerin mehirsiz evlenmesi İslâm’da yoktur’” der. (Sonra devamla); “…Peki, Allah Teâlâ’nın Kur’ân’ında şöyle buyurduğunu duymadınız mı? ‘Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.’” (Haşr, 59/7) İmrân daha sonra şöyle der: “Sizin ilginizin olmadığı, Rasûlullah’tan öğrendiğimiz daha başka şeyler de var.”
15- İmam Beyhakî, senediyle (Câmiu’s Sağîr ve Müstedrek’te de zikredilen) Ebû Hureyre (r.a)’dan şu hadisi nakletmiştir: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Size iki şey bırakıyorum. (Bunlara tutunursanız) asla delalete düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve sünnetim. Bu ikisi (kıyamette) havz-ı (kevsere) kadar ayrılmadan beraberce geleceklerdir.”
16- İmam Beyhakî İbn-i Abbas’tan senediyle (Hâkim ve Câmiu’s-Sağîr’de de zikredilen) şu hadisi rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v) veda haccında insanlara hitab edip şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Size, onlara yapıştığınız takdirde asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve sünnetim.”
17- İmam Beyhakî, senediyle Urve (r.a)’dan şunu rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v) veda haccında hitab edip şöyle buyurdu: “Size, onlara yapıştığınız takdirde asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve sünnetim. Ey insanlar! Dediğim şeyi iyi dinleyin ve dediklerimi yaşayın.”
18- İmam Beyhakî, senediyle İbn-i Vehb’ten şöyle rivayet etmiştir: Malik b. Enes (r.a)’den şöyle dediğini işittim: Rasûlullah (s.a.v)’in veda haccında söylediği şu söze yapış: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız: Allah’ın kitabı ve Nebînin sünneti.”
19- İmam Beyhakî, senediyle İrbâd b. Sâriye’den (Ebû Dâvûd ve İbn-i Mâce’nin de zikrettiği üzere) şunu rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v) bir gün bizlere namaz kıldırdı. Sonra bizlere çok etkili bir vaazda bulundu. Gözler yaşardı, kalpler duygulandı. Bir kişi: “Ya Rasûlullah! Bu sanki veda konuşmasına benziyor. Bizlere ne tavsiye edersiniz” deyince şöyle buyurdular: “Size Allah’tan korkmanızı, başı kuruüzüm gibi bir Habeşî de olsa emîrinizin emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ediyorum. İçinizde benden sonra yaşayacaklar pek çok ihtilaf göreceklerdir. Sizler benim ve hidayet üzere olan raşit halifelerin sünnetine uyun, ona sımsıkı yapışın. Sonradan uydurulmuş şeylerden (bidatlerden) kaçının. Çünkü sonradan uydurulmuş her şey bidattir. Her bidat de delalettir.”
20- İmam Beyhakî, senediyle Âişe (r.anha)’dan, (Câmiu’s-Sağîr, Hâkim ve Taberânî’nin de zikrettiği üzere) Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Şu 6 kişiye, Allah ve duası makbul olan Nebîler lanet etmiştir: Allah’ın kitabına ilavede bulunan, Allah’ın kaderini yalanlayan, zorla musallat olarak Allah’ın aziz kıldığı kimseyi zelil, zelil kıldığını da aziz eden, Allah’ın (c.c) haramlarını helal kılan, Allah’ın yakınlarıma yapılmasını haram kıldığını helal kılan, sünnetimi terk eden.”
21– İmam Beyhakî, senediyle İbn-i Amr (r.a)’dan, (Tirmizî, Müsned ve İbn-i Hıbbân’ında zikrettiği üzere) Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Her ibadet edenin dinçlik ve iştiyak zamanı, her iştiyaktan sonra da zayıflık ve gevşeme dönemi vardır. Kimin gevşeme dönemi benim sünnetim doğrultusunda olursa hidayete erer, kiminki de başka şeyler doğrultusunda olursa helak olur.”
22- Buhârî’nin Ebû Hureyre (r.a)’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Yüz çevirenler hariç ümmetimin tamamı cennete girecektir.” (Sahabeler); “Ya Rasûlallah! Yüz çevirenler kimlerdir?” dediler. Rasûlullah (s.a.v): “Bana itaat eden cennete girer, isyan eden de yüz çevirmiş olur” buyurdu.
23- İmam Beyhakî, senediyle Enes b. Malik (r.a)’dan, (Tirmizî’nin de zikrettiği üzere) Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Sünnetimi ihya eden beni seviyor demektir. Beni seven de cennette benimle beraber olacaktır.”
24- İmam Beyhakî, senediyle Ebû Hureyre (r.a)’dan, (Taberânî’nin de zikrettiği üzere) Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ümmetimin fesada düştüğü zamanda sünnetimi yerine getirene (ihya edene) yüz şehit sevabı vardır.”
5- Hadisleri reddeden bir takım kimselerin delil olarak getirdikleri “Sünnetin Kur’ân’a arz edilmesi” hususu…
İmam Şafiî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)’den gelen bazı hadisleri reddeden bir kimse bana şu hadisi delil olarak gösterdi: “Benden size gelen haberi Kur’ân’a arz edin. Ona uyuyorsa, onu ben demişimdir. Kur’ân’a uymuyorsa onu ben dememişimdir.” O kimseye şöyle dedim: “Az çok rivayeti sahih olan hiç bir kimse bunu rivayet etmemiştir. Bu meçhul bir kimseden gelen “munkatı”’ bir rivayettir. Biz ise böyle rivayetleri herhangi bir konuda delil olarak kabul etmeyiz.”
İmam Beyhakî şöyle demiştir: İmam Şafiî (yukarıdaki) bu sözüyle Halid b. Ebî Kerîme’nin Ebû Cafer tarikiyle Rasûlullah’tan rivayet ettiği hadisi kastetmiştir. Bu hadis, (Mecmau’z-Zevâid’de de zikredildiği üzere) şöyledir: “Rasûlullah (s.a.v), Yahudileri çağırır ve onlara sorular sorar. Onlar da anlatırlar. Bu arada İsa’ya da iftirada bulunurlar. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) minbere çıkar ve insanlara hutbe îrad eder: “Benden sonra hadisler yayılacaktır. Kur’ân’a uygun olarak gelen hadisler bendendir. Size, Kur’ân’a muhalif olarak gelen hadisler ise bana ait değildir.”
İmam Beyhakî bu rivayet için şöyle demiştir: Hadisler Kur’ân’a ters düşmez. Bilakis Rasûlullah’ın hadisleri, Allah Tealâ’nın ayetlerini “âm” mı “hâs” mı, “nâsih” mi “mensûh” mu (olup olmadığını) açıklar. Akabinde Rasûlullah’ın sünnetiyle ortaya koyduğu (ve açıkladığı) farzlar insanlara mecburi olur. Allah Rasûlünün emirlerini kabul eden kimse, Allah’ın emirlerini kabul etmiş olur.
İmam Beyhakî şöyle demiştir: Bu hadis başka tarikler ve lafızlarla da rivayet edilmiştir. Lakin bu tariklerin hepside zayıftır. Bu hadislerde vehm vardır ve “munkatı’” hadislerdir…
(İmam Suyûtî, Beyhakî el-Medhal ilâ Delaili’n-Nübüvve/Medhal-i Sağîr, Beyhakî el-Medhal ile’s-Sünen/Medhal-i Kebîr)