عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ قَالَتْ: كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَالِسًا ذَاتَ يَوْمٍ ف۪ي بَيْتِي فَقَالَ: لَا يَدْخُلْ عَلَيَّ أَحَدٌ. فَانْتَظَرْتُ فَدَخَلَ الْحُسَيْنُ رَضِيَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَنْهُ فَسَمِعْتُ نَشِيجَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَبْك۪ي فَاطَّلَعْتُ فَإِذَا حُسَيْنٌ ف۪ي حِجْرِهِ وَالنَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَمْسَحُ جَبِينَهُ وَهُوَ يَبْكِي فَقُلْتُ: وَاللّٰهِ مَا عَلِمْتُ حِينَ دَخَلَ. فَقَالَ: إِنَّ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلَامُ كَانَ مَعَنَا فِي الْبَيْتِ فَقَالَ: تُحِبُّهُ؟ قُلْتُ: أَمَّا مِنَ الدُّنْيَا فَنَعَمْ. قَالَ: إِنَّ أُمَّتَكَ سَتَقْتُلُ هٰذَا بِأَرْضٍ يُقَالُ لَهَا “كَرْبَلَاءُ”. فَتَنَاوَلَ جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ مِنْ تُرْبَتِهَا، فَأَرَاهَا النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. فَلَمَّا أُحِيطَ بِحُسَيْنٍ حِينَ قُتِلَ قَالَ: مَا اسْمُ هٰذِهِ الْأَرْضِ؟ قَالُوا: كَرْبَلَاءُ. قَالَ: صَدَقَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ، أَرْضُ كَرْبٍ وَبَلَاءٍ
34.HADİS
Ümmü Seleme (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah (s.a.v) evimde oturuyordu. “Yanıma kimse girmesin!” buyurdu. Ben (kapıyı) bekledim. (Bu arada) Hüseyin (r.a) içeriye giriverdi. Rasûlullah (s.a.v.)’in hıçkırık sesini işittim, ağlıyordu. Baktım ki, Hüseyin kucağında ve Nebi (s.a.v) ağlayarak onun alnını meshediyordu. Ben: “Vallahi, girdiğini bilemedim!” dedim. Rasûlullah (s.a.v): “Muhakkak Cibrîl (a.s), evde bizimle beraberdi. ‘Onu (yani Hüseyin’i) seviyor musun?’ dedi. (Ben): ‘Dünyadan (bir nimet) olarak, evet!’ dedim. (Cibrîl): ‘Muhakkak senin ümmetin onu ‘Kerbelâ’ denilen yerde katledecek’ dedi.” Cebrâil (a.s) oranın toprağından aldı ve Nebi (s.a.v)’e gösterdi. Hüseyin, katlonulacağı zaman (etrafı) kuşatıldığında: “Bu yerin adı nedir?” dedi. “Kerbelâ!” dediler. Hüseyin: “Allâh ve Rasûlü doğru söyledi! Kerb[1] ve Bela yeri” dedi… (Taberânî, Kebîr, Hüseyin b. Ali)
[1] Kerb: Üzüntü, keder.