SORU: Bir kimse Ramazanın tamamında oruç tutmaya veya tutmamaya niyet etmeden yemeyi içmeyi ve cimayı terk ederse ne olur? Bir kimse oruca niyet etmeden sabahlar da kasten bir şey yerse ne gerekir? Bir kimse oruca niyet etmeden sabahlar, sonra oruca zevalden önce niyet eder ve bu niyetten sonra orucunu bozarsa ne gerekir?
CEVAP: Bir kimse Ramazanın tamamında oruç tutmaya veya tutmamaya niyet etmeden yiyip içmeyi ve cimayı terk ederse, o günleri kaza eder, keffaret lazım gelmez. Çünkü İmam Züfer’in muhalefeti şüphesi vardır.
İmam Züfer’e göre, mukim ve sağlam (sıhhatli) olan bir kimse (Ramazanda oruca) niyet etmese bile yiyip içmeyi ve cimayı terk etmekle orucu tutmuş sayılır. Hatta bu durumda kasten iftar etse (örneğin bir şey yese) ona göre bu kimseye keffaret lazım gelir.
Bize göre ise (Ramazanda oruçlu olmak için) niyet mutlaka lazımdır. Çünkü farz olan, (kişinin kendisini) tutmasının/alıkoymasının ibadet ciheti ile olmasıdır (yani yemeyi içmeyi ve cimayı ibadet cihetiyle terk etmesidir). İbadet ise niyetsiz olamaz. Binaenaleyh (oruç ibadetine) niyet etmeden yiyip içmeyi ve cimayı terk ederse/bunlardan kendini alıkoyarsa oruçlu sayılmaz. Bu durumda (oruç tutmuş olmadığından bu oruçları) kaza etmesi lazım gelir, fakat keffaret gerekmez. Kaza lazım gelmesi, şartı bulunmadığından/yerine gelmediğinden dolayı oruç tahakkuk edemediği içindir. Keffaret gerekmemesi ise, İmam Züfer’e göre o kimse oruçlu sayılıp, bu kişiden orucu bozacak bir durumun sadır olmamasındandır. Binaenaleyh bu ihtilaftan mütevellid olan şüpheden dolayı ondan keffaret sakıt olur. Bu kimseye bize göre “şer’an oruçsuzdur” denirse de en iyisi “oruç tahakkuk etmemiştir” diye ta’lîl etmektir/illetlendirmektir. Zira keffaret ancak orucunu bozana icabeder. Burada ise oruç yoktur. Olmayan bir şeyin bozulması ise imkânsızdır. Şüphe ile amel etmek ise, ancak asıl tahakkuk ettikten sonra güzel olur ki, nitekim aşağıdaki (dipnottaki)[1] mesele de böyledir. Hatta evlâ olan, keffaretten asla söz etmemektir. Onun içindir ki el-Kenz sahibi ve başkaları, bayılmada ve devam etmeyen delilikte olduğu gibi, yalnız kazanın vacip olduğunu bildirmekle yetinmişlerdir.
Bir kimse oruca niyet etmeden sabahlar da (sonra da) kasten bir şey yerse yine sadece kaza gerekir.
(Keza, oruca niyet etmeden sabahlar), (sonra oruca) zevalden önce niyet eder ve (bu niyetten sonra zevalden önce orucunu bozarsa (yine sadece kaza gerekir) zira İmam Şafii’nin muhalefeti şüphesi vardır. Bu durumda mutlak niyetle oruca niyet etmesi durumunda da böyledir (Şafii’nin muhalefeti şüphesinden dolayı sadece kaza gerekir). (Zevalden önce niyetlendikten sonra orucunu bozarsa sadece kaza lazım gelmesi), Ebû Hanife’ye göredir.
Zevalden sonra yerse İmameyn’e göre de hüküm budur (sadece kaza gerekir), fakat zevalden önce ise keffaret lazım gelir. Çünkü elde etme imkânını kendisi kaçırmıştır. Yani, çünkü zevalden önce niyet etmesi mümkündü, lakin yemek yemekle bu fırsatı kendisi kaçırmıştır. Zevalden sonra yemesi ise bunun hilâfınadır/aksinedir. Birinci kavil zâhiru’r-rivayedir.
Ebû Hanife’ye göre sadece kaza lazım gelmesi, Şafii’nin muhalefetinden mütevellid olan şüpheden dolayıdır. Zira İmam Şafii’ye göre (Ramazanda) oruca gündüz niyet etmek sahih değildir. Keza ona göre (Ramazanda oruç) mutlak niyetle de sahih değildir. Bu ifade, zevalden önce niyetlendikten sonra yemek yediğinde kazanın vacip olup keffaretin gerekmemesinin illetidir.
Zevalden murad, şer’î günün yarısıdır ki bu da dahvetü’l-kübrâ/kaba kuşluk vaktidir. Yahut zayıf olan kavle göre ise zevalin itibar edilmesidir (ki bu daha önce 76’ncı soruda açıklanmıştı). (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)
[1] el-Hidâye şârihlerinden birisi, (Ramazanın tamamında oruç tutmaya veya tutmamaya niyet etmeden yiyip içmeyi ve cimayı terk eden kişiye orucu) kaza etmesinin vacip olmasını müşkil görüp; “(bu husus müşkildir, şöyle ki), bayılan kimse zâhire göre niyetli olduğu (sayıldığı) için bayıldığı gecenin gününü kaza etmez. O halde burada mutlaka, “hasta kimse yahut hiçbir şeye niyetlenmemiş yolcu veya Ramazanda oruç yemeyi âdet edinmiş saygısız (ahlaksız) kimse olup da hâli oruç tutmaya azmettiğine delil olmayan kişi olursa”, şeklinde bir kayıt koymak gerekir” demişse de Fetih sahibi bunu reddederek; “bu gerek olmayan bir tekellüftür. Çünkü sözümüz, baştan niyet olmadığı durum hakkında olup, (oruca niyet etmeyi) unutmayı gerektiren bir mevzuda değildir. Şüphesiz böyle bir kimse (yani Ramazanın tamamında oruç tutmaya veya tutmamaya niyet etmeden yiyip içmeyi ve cimayı terk eden kişi) kendi halini daha iyi bilir. Bayılan ise böyle değildir. Zira baygınlık bazen o kimsenin ayıldıktan sonra kendinin halini unutmasını icabeder. Bu sebeple bu (bayılan) kişi hakkında hüküm, halinin zâhirine göre verilmiştir ki o da niyetin bulunmasıdır” demiştir. (İbn-i Âbidîn, Oruç Bahsi)