Bey’u’l-İyne caiz midir?

SORU: Bir kimse arkadaşından borç istese, arkadaşı da ona;

1- “Borç veremem; ama eğer dilersen piyasa değeri 10 bin lira olan şu arabamı sana 12 bin liraya bir yıl sonra vermek üzere satayım. Sen de gidip pazarda bunu 10 bin liraya peşin olarak satarsın, işini görürsün, bana da bir yıl sonra 12 bin lira olarak borcunu ödersin” derse böyle bir borç verme caiz midir?

veya şöyle derse;

2- “Borç veremem; ama eğer dilersen piyasa değeri 10 bin lira olan şu arabamı sana 12 bin liraya bir yıl sonra vermek üzere satayım” der ve daha sonra sattığı arabayı borç isteyen kişiden 10 bin liraya tekrar geri alırsa caiz midir?

CEVAP:

Yukarıda sorulan sorular, İslâm Hukukundaki “Bey’u’l-İyne” ile ilgili olup mevzuyu bu bahis etrafında açıklayacağız inşallah…

1- Konu ile ilgili bir hadis-i şerif…

Ebû Dâvûd’un zikrettiği üzere Rasûlullah (s.a.v) “iyne” satışı hakkında şöyle buyurmuştur: “Sizler ‘iyne’ usulüyle alışverişte bulunur, sığırların peşine düşer, ziraata razı olur ve cihadı da terk ederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki, dininize dönmedikçe o zilleti kaldırmaz…”

Bu hadisteki yasağın hükmünün ne olduğu (yani haram mı, mekruh mu veya tahzîr mi olduğu) hususunda ihtilaf edilmiştir…

 

2- “İyne” alış-verişi ne demektir?

“İyne” kelimesi, vadeli bir alış-veriş çeşidini ifade eder…

“İyne” usulüyle alışveriş muamelesi şöyle tarif edilmiştir: Tüccar, malını veresiye olarak belli bir vade ile müşteriye satar. Sonra bu malı müşteriden daha ucuz bir fiyatla satın alır. Ancak iyne alış-verişinin bundan başka birçok yapılış şekilleri de vardır…

 

3- “İyne” alış-verişinin yapılış şekilleri…

“İyne” alış-verişinin mahiyeti hakkında ihtilaf edilmiş olup bu ihtilafın özeti şudur:

1- Bazı fakihler bunun mahiyetinin şöyle olduğunu söylemişlerdir: Muhtaç bir insan, diğer birisine gelerek ondan 10 dirhem borç almak ister. Borç verecek olan kişi de “karz-ı hasen” (yani bir menfaat gözetmeden yalnız Allah rızasını gözetme) yoluyla borç vermeyi arzu etmez. Verdiği paradan daha çok para almayı arzular ve bunun için de; “Sana borç para veremem; ama istersen şu elbiseyi sana 12 dirheme satarım. O elbisenin çarşıdaki kıymeti de 10 dirhemdir. Gider, onu çarşıda 10 dirheme satarsın” der. Borç alan kişi de buna razı olur. Bu şart üzerine borç vermek isteyen kişi 10 dirhem değerindeki malını 12 dirheme satar. Böylece hem borç veren kişi için 2 dirhem fazlalık hâsıl olmuş olur, hem de müşteri arzu ettiği 10 dirhemi elde etmiş olur…

2- Diğer bazı fakihlere göre ise; “iyne” alış-verişi, alıcı ile satıcı arasına üçüncü bir kişinin sokulması ile meydana gelir. Bunun misali şöyledir: Hasan, Ali’den 10 lira borç ister. Ali de, Hasan’a bir elbiseyi vadeli olarak 12 liraya satarak teslim eder. Sonra Hasan gidip Hüseyin’e o elbiseyi 10 liraya peşin satıp teslim eder. Hüseyin de tekrar elbiseyi Ali’ye 10 liraya satar ve 10 lirayı ondan alıp borç isteyen Hasan’a verir. Böylece borç isteyen Hasan 10 lirayı almış ve elbise sahibi Ali’ye 12 lira borçlanmıştır. Ali’nin araya üçüncü kişiyi koymadan doğrudan Hasan’dan düşük fiyata almamasının sebebi; sattığı malın parası ödenmeden tekrar satıcısına daha aşağı fiyatla satmanın yasak oluşudur. Bu yasaktan kurtulmak için o da böyle bir yola başvurmuştur…

 

4- “İyne” alış-verişinin hükmü…

a) İbn-i Âbidîn bu hususta şöyle demiştir:
Hanefî mezhebinde bu hüküm hakkında ihtilaf edilmiştir. Bunun sebebi ise yukarıda da zikrettiğimiz gibi “iyne” alış-verişinin nasıl olduğu hakkındaki ihtilaftır…

1- İmam Ebû Yusuf’a göre; “iyne” satışı caizdir. Bu tür satış, haramdan ve faizden kaçınmayı sağladığından dolayı böyle yapan kişi sevap da alır. Çünkü Sahabelerden çokları bu tür alışverişi yapmışlardır ve bundan dolayı da övülmüşler ve bunu faiz olarak addetmemişlerdir. Yine bir kimse bir kâğıdı 1000 liraya satacak olursa, yani değerinin çok üzerinde de satsa, aldatma olmadığı müddetçe caizdir, mekruh olmaz…

2- İmam Muhammed’e göre “iyne” satışı tahrîmen mekruh olup, o bu hususta şöyle der: “Bu satış benim kalbimde dağlar ağırlığında bir yük gibi durmaktadır. Kötü bir satış akdidir. Faiz yiyicilerin ortaya çıkardıkları bir akit türüdür. Çünkü Rasûlullah (s.a.v): ‘Sizler iyne ile satış yapar, sabanın peşine düşer, öküzün kuyruğuna yapışır (yani cihadı terk eder ziraatla meşgul olursanız) zillete düşersiniz, düşmanlarınız sizlere galip gelir…’ buyurmuştur…”

3- Fetih’de şöyle denilmiştir: “Bu satış hakkında kerahet yoktur, ama yine de hoş bir şey değildir. Çünkü dinin teşvik ettiği karşılıksız borç verme hasletinden yüz çevirme söz konusudur…”

4- Fethu’l-Kadîr’de şöyle denilmiştir: “Eğer bunu yapan tüccar, yukarda ikinci misalde olduğu gibi satmış olduğu malın tamamını veya bir miktarını tekrar kendisine dönecek şekilde yapacak olursa, tahrîmen mekruh olmaktadır. Eğer mal kendisine avdet etmeyecek şekilde olacak olursa, yani alan müşteri, götürür onu çarşı ve pazarda bir başkasına satacak olursa, bunda kerahet bulunmamakla birlikte uygun bir yol da izlemiş olmamaktadır…

Tüccarın satmış olduğu mal, bu yolla kendisine avdet etmediği takdirde bu satışa “bey’u’l-iyne” adı verilmez. Çünkü “iyne” satışı demek, satana o malın tekrar dönmesinin sağlanması demektir. Mutlak bir şekilde malın satışı demek değildir. Aksi halde her satış “beyü’l-iyne” olur. Bu da kimse tarafından söylenmiş değildir…”

Fethü’l-Kadîr’in bu ifadeleri, “Bahr, Nehr ve Şurunbulâlîye” gibi eserlerde benimsenmiş ve doğru olan da budur denmiştir. Seyyid Ebûssuûd, İmam Ebû Yusuf’un caiz dediği şekli bu surette olana hamletmiş, İmam Muhammed’in görüşünü ve hadisteki yasaklananı da satılan malın bizatihi tekrar satana daha ucuz bir fiyatla avdet etmesi şekline hamlederek iki görüş arasında bir telife gitmektedir…

b) Hukûk-u İslâmiye Kâmusunda “iyne” alış-verişinin hükmü hakkında şöyle denilmektedir:
“Muamele-i şer’iyye” yapılmadan ödünç verilen maldan gelir sağlamak mutlak haramdır. Fakat “muamele-i şer’iyye” suretinde yapılırsa İmam Ebû Yusuf’a göre faiz kalkar ve kazanç caiz olur. İmam Muhammed ve cumhura göre ise mekruhtur. “Muamele-i şer’iyye” misallerinden bazısı şöyledir:

– Vakıf ve yetim malı hakkında…
1- Meselâ; vakıf yöneticisi, borç alacak kimsenin bir malını, vakıf adına peşin 100 liraya satın alır, sonra bu malı parasını bir sene sonra almak üzere o kimseye vakıf adına 110 liraya satarsa bu meşru bir muamele olmuş olur…

2- Meselâ; vakıf yöneticisi, vakfın malından bir kimseye bir sene müddetle 100 lira borç verir, sonra bir malı da vakıf namına bir sene müddetle o kimseye 10 liraya satıp teslim eder. O kimse de bu malı teslim aldıktan sonra bir şahsa hibe ve teslim eder, o şahıs da bu malı vakıf için yöneticisine hibe ve teslim eder. Bu suretle o kimse de vakfın aldığı borçtan dolayı 100 lira, satın aldığı maldan dolayı da 10 lira olmak üzere toplam 110 lira vakfa borçlanmış olur…

Bu, şeriata uygun bir çözümdür, bununla haramdan kaçınılmış olur. Velî veya yönetici, yetimin veya vakfın malını, kazanç olmadan hiçbir kimseye ödünç veremez. Ama faiz alarak borç vermesi de haramdır, o halde meşru bir alım-satım vasıtasıyla hem bunların menfaatleri temin edilmiş olur ve hem de faizli bir muamele yapılmamış olur. Bu, her şeyinde hikmet olan dinin gösterdiği bir genişlik, bir kolaylık, bir müsaade demektir…

– Borç verip kazanç elde etme hakkında:
1- Meselâ; bir kimse, çarşı ve pazarda 1000 liraya satılacak bir malı, satmak için bir şahıstan veresiye olarak 1200 liraya alsa, bu bir satış muamelesi olarak sahih olur. Fakat bu muamele, bu malı satıp parasını almak ve bu suretle borca girmek maksadıyla olduğundan dolayı mekruh olur…

2- Mesela; bir kimse, bir şahsa bir sene müddetle 1000 lira borç verip kar elde etmek maksadıyla da 100 liralık bir malını o şahsa yine bir sene müddetle olmak üzere 200 liraya satsa alış-veriş sahih olur. Sonra o şahıs bu malı üçüncü bir şahsa hibe ve teslim eder, bu üçüncü şahıs da borç veren kimseye hibe ve teslim etse bu hibe de sahih olur. Böylece borç alan kimse, bu hibeden dolayı borç aldığı kimseye ayrıca 200 lira daha borçlanmış olur…

3- Mesela; bir kimse, bir şahsa 1000 lira borç verip 100 liralık bir malını da ona 300 liraya satsa, o da bu malı 100 liraya üçüncü bir şahsa satsa, bu üçüncü şahıs da 100 liraya borç veren ilk kimseye satsa bu satışlar, sahih olur. Çünkü bunlar bir alış-veriştir. Bu suretle borç alan kimse 200 lira daha borçlanmış olur…

Bu muameleler bir hayra hizmet için yapıldığı ve ayrıca bir alış-veriş mahiyetinde bulunduğu cihetle güzeldir. Faizden kurtulmak için şer’i bir kurtuluş yolu ve kapısıdır. Bunlar menfaati celbeden bir borç muamelesi değil, belki menfaati celbeden birer alış-veriş meselesidir. Ancak bir iyilik ve ihsan yolu olan borç verme hasletini ortadan kaldırma durumu vardır…

Hatta şöyle denilmiştir: “Borç isteyen kimse, borç veren kimseden satın aldığı bir malı başkasına noksan fiyatla satsa da bu mal tekrar borç verenin eline geçmese, bu bey’i iyne sayılmaz. Bunda ittifakla kerahet yoktur. İmam Ebû Yusuf’un doğru gördüğü de bu suretle olan bir satış muamelesidir…”

 

Sonuç…

Bey’u’l-iyne hakkında Hanefî mezhebinde sonuç olarak şu hükümler varit olmuştur:

1- Bey’u’l-iyne’de üçüncü bir kişinin aracılığı bulunmaz ise alış-veriş fasittir… (Ebû Hanife)

2- Bey’u’l-iyne tahrîmen mekruhtur. Hanefî kaynaklarının büyük bir kısmında bu hüküm zikredilmektedir… (İmam Muhammed)

3- Bey’u’l-iyne caizdir… (İmam Ebû Yusuf)

En efdal ve en ihtiyatlı olan bu gibi alış-verişlere zaruret olmadıkça girmemektir…

 

(Fethu’l-Kadîr Kefalet Bahsi, Dureru’l-Hukkâm Şerh-u Ğureru’l-Ahkâm Kefaletin Erkânı Bahsi, Tebyinü’l-Hakâik Şerh-u Kenzu’d-Dekâik Kefalet Bahsi, İnâye fî Şerhi’l-Hidâye Kefalet Bahsi, Bahru’r-Râik Şerh-u Kenzi’d-Dekâik Kefalet Bahsi, Mecmeu’l-Enhur fî Şerh-i Mülteka’l-Ebhur Kefalet Bahsi, Mebsût Karz ve Sarf Bahsi, Reddu’l-Muhtâr Kefalet Bahsi, İbn-i Âbidîn Havale Bahsi ve Hukûk-u İslâmiye Kâmusu)