9. Menkıbe… Hz. Pîr’in Felçliyi, Cüzamlıyı ve Körü Allah’ın izniyle iyileştirmesi, bazı Rafızîlerin tövbesi

 

DOKUZUNCU MENKIBE

(Hz. Pîr’in Felçliyi, Cüzamlıyı ve Körü Allah’ın İzniyle İyileştirmesi, Bazı Rafızîlerin Tövbesi)

Ebu Muhammed b. Hasan Ebu Mansûr Dâvûdî, Ebu Zeyd Abdurrahman b. Nâsır Kuraşi ve Ebu Abdullah Muhammed b. Ubâde Ensârî’den muttasıl isnatlarıyla rivayet ettiler ki:

Şeyh Muhyiddin Abdulkadir (r.a)’e, tacir Ebu Galip Fadl b. İsmail Bağdadi şöyle dedi:

– Ey Efendim, ceddin Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: ”Kim davet edilirse icabet etsin” (Ebu Davut 3/341, Ahmet Müsnet 2/279) ve işte ben de seni evime davet ettim.

– Allah izin verirse kalkarım, dedi ve başını öne eğdi, uzunca susup kaldı. Sonra:

– Evet, dedi.

Böylece katırına bindi, Şeyh Ali b. Heytemi (katırın) üzengisinin sağından, ben de solundan tuttum. Evine geldik, birde baktık ki Bağdat Uleması, Şeyhleri ve eşrafı orada (toplanmış). Her çeşit tatlı ve tuzlu (yiyecek türleri olan) bir yemek sofrası dizdi (açtı). Sonra iki kişinin taşıdığı ağzı kapatılmış büyük bir sepet getirildi ve sofranın sonuna konuldu. Ebu Galip:

– Namaz, dedi. Şeyh suskundu. Ne (bir şey) yedi, ne de yemeye izin verdi. Hiç kimse de bir şey yemedi. Meclisteki (kişiler) Şeyhin heybetinden sanki başlarında kuş varmış gibiydiler.

Ravi dedi ki: Şeyh, bana ve Şeyh Ali b. Heytemi’ye “Şu sepeti bana getirin” diye işaret etti. Biz de onu taşıyıp (Şeyhin) önüne koyduk. (Sepet) ağırdı. Bize emretti biz de sepeti açtık, baktık ki içinde Ebu Galibin çocuğu var. Anadan doğma kör, kötürüm, cüzamlı ve felçli (idi). Şeyh ona:

– Allah Teâlâ’nın izniyle afiyet bulmuş olarak kalk, dedi. Baktık ki sabi (çocuk) koşuyor ve onda hiçbir afet (hastalık ta) yoktu. Şeyh oradan hiçbir şey yemeden çıktı. Ben de Efendim Ebu Said Kaylevî’ye geldim ve bunu haber verdim. O da:

– Şeyh Abdulkadir Allah Teâlâ’nın izniyle körü ve baras’lıyı/alaca hastalığı olanı iyileştirir, ölüyü diriltir” dedi…

 

—————————

 

Ravi dedi ki: beş yüz elli dokuz senesinde bir defa meclisinde hazır oldum. Rafızîlerden bir grup ağzı kapatılmış dikilmiş iki büyük küfe (zembil) getirdiler ve ona:

– Bu iki küfenin içinde ne olduğunu bize söyle, dediler. Bunun üzerine kürsüden indi ve elini o iki küfeden birinin üzerine koydu ve;

– Bunun içinde kötürüm bir sabi (çocuk) var, dedi ve oğlu Abdurrezzak’a o küfeyi açmasını emretti. Böylece (Abdurrezzak) onu açtı. Baktık ki içinde kötürüm bir sabi (çocuk) var. (Şeyh) onun elinden tuttu ve;

– Kalk, dedi. (Çocuk) kalkıp koştu. (Sonra) elini diğerinin üzerine koydu ve;

– Bunun içinde kendisinde herhangi bir afet (hastalık) olmayan bir sabi (çocuk) var, dedi. Oğluna emretti, oda onu açtı. Baktık ki içinde bir sabi (çocuk) var, kalkıp yürüdü. Onun nasiyesinden (alnından) tuttu ve;

– Otur, dedi. O da kötürüm oldu. Bunun üzerine oradakiler (Şeyhin) eli üzerinde Rafızîlikten tövbe ettiler ve o gün mecliste üç kişi öldü…

(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)