ALTMIŞ DOKUZUNCU MENKIBE
(Hz. Pîr’in: Hakkın Takdir Ettiği Kaderlerle Yine Hak İle ve Hak İçin Niza’ya Tutuştum Sözü)
Hafız Ebu Muhammed Abdullah b. Abdulvahid Makdisî ve İbn-i Hızır diye bilinen Hafız Ebu Muhammed Abdulaziz b. Nasr Bağdâdî’den rivayetle, dediler ki:
– Şeyh Ebu Muhammed Abdulkadir (r.a)’ı (şöyle) derken işittik:
– Ben mahlûkatın işlerinin ötesinde (haricindeyim). Ben sizin aklınızın da ötesindeyim. Hak erlerinin hepsi de kudrete vasıl olduklarında Ben hariç (hepsi onu) tutarlar. Ben ona vasıl oldum da Bana orada bir köşe açıldı. Bunun üzerine oraya girdim ve Hakkın (takdir ettiği) kaderlerle (yine) Hak ile ve Hak için nizâ’ya tutuştum.
(Ravi): Ben derim ki:
– Bu onun kader hakkında rivayet edilen sözlerinden bazısıdır. Manası kapalı olup ona akılla düşünerek varılmaz (anlaşılmaz). Bunun tevili, Allah’ın bu sırra muttali kıldığı kimseye bırakılır. (Bu sır da) kaderden başka bir şey değildir. Allah (c.c) bu (hususta) “Allah dilediğini siler, dilediğini de olduğu gibi bırakır” (Ra’d 39) buyurmuştur. Böylece onun sözü mücmel olarak, (kader hususunda) şefaat yoluyla Hak Subhânehû ve Teâlâ’ya müracaat etmek (demektir).
(Bu meselede) evla olan ayırmaktır. Buna göre “kaderde nizâ edip de (nizâ ettiği hususa) muvafık olunan kimse” hakkındaki sözü, (yukarıda) zikrettiğim gibi işlerin zahirinde Hak Teâlâ’ya müracaat etmeye hamlonulur. O (müracaat olunan) işler ki (onda) kulların maslahatları vardır. Tıpkı meşhur hadiste Ömer (r.a)’ın Rasûlullah (s.a.v)’e “Bırak yapsınlar” (Taberani Kebir 126/20) sözüne Rasûlullah (s.a.v)’in muvafık olup da “Bırak yapsınlar” demesi gibi.
Derim ki: Allah’ın ilmi (kadimindeki) kaderinin vuku bulmasına gelince, onun vukusu ise kaçınılmazdır…
(Hulâsatu’l-Mefâhir fî Menâkıbı’ş-Şeyh Abdulkâdir)